Çarşamba, Kasım 19, 2014


Mersin'in turunçgilleri geçit töreninde

15-16 kasım tarihlerinde 5. Narenciye Festivali'ni izlemek, yakından takip etmek ve sarı-turuncu heyecanı yaşamak üzere Mersin'deydim.





Mersin Ticaret Borsası'nın davetlisi olarak çoğunluğu ekonomi alanında olmak üzere çeşitli alanlarda yazan gazeteci arkadaşlarımızla festival alanına doğru yürürken heyecanlıydık. Günlerce süren hazırlıklar bitmiş birazdan geçit töreni başlayacaktı.Geçit törenini rahat izleyebilmemiz için Mersin'in iyi bilinen balık lokantası Aşina'nın açık alanında yerlerimizi aldık. Mersin valisi ve belediye başkanının açılış konuşmalarının ardından Mersinliler de geçit töreni yapılacak olan yol boyunca yerini almıştı.. Görüntüler gerçekten çok renkliydi.







32 ülkeden 700 davetlinin gösterileri ilgiyle izlendi. Her ülke geleneksel kıyafetleri, çocukları, gençleri ve gösteri sanatçıları ile izleyenlere bir görsel şov sundu.
Benim çocukluğumda fuara gittiğimiz, Erdemli sahilinde denize girdiğimiz, şehrin simgesi palmiyelerin sıralandığı sahil boyunca Akdeniz"i izlediğimiz Mersin"in eski güzelliği ne yazık ki kalmamış. Her yerde olduğu gibi aşırı betonlaşma çirkin bir görüntü sergiliyor. Her şeye rağmen Çukurova'nın bereketli toprakları, özellikle Mersin-Tarsus, Mut, Toroslar"a uzanan bölgede limon, portakal, mandalina, greyfurt, nar ve zeytin bahçeleri alabildiğine bize cömertçe meyvelerini sunuyor. Narenciye bolluğu olmasına rağmen istatistiki veriler ne yazık ki tüketim açısından iç açıcı değil. Çünkü ve turunçgil ülkesinde yaşamamıza rağmen yeterince bu bolluktan faydalanmıyoruz. Her gün 1 portakal ya da 1 mandalina yememiz lazım. Çocukların beslenme çantalarına koymak, suyunu sıkıp içmek, bu meyvelerle tatlılar, pastalar, yemek sosları, ekşiler, reçeller, lokumlar yapmak, üretmek ve ürettiğimizi de tüketmek durumundayız. Sahip çıkmadığımızda bu değerleri kaybedeceğimiz açık. Tüketici olarak "yerli malımıza, yerel ürünlerimize" sahip çıkmalı, üreteni desteklemeliyiz ki bu lezzeti, bu orjinal ürünleri kaybetmeyelim. İthal ürünlere gebe kalmayalım. Üretimin büyük bir kısmı dış ülkelere ihraç ediliyor.

 “Narenciye dalında kalmasın, çocuklarımıza vitamin olsun!"
Mersin Ticaret Borsası Başkanı Abdullah Özdemir, güzel bir slogan hazırlamış: “Narenciye dalında kalmasın, çocuklarımıza vitamin olsun". Gerçekten de öyle. Taze meyve alışkanlığımızı geliştirmemiz lazım. Özelliklere çocukların bu alışkanlığı kazanması sağlıklı beslenme ve gelişim açısından da çok önemli. İthal meyveler yerine kendi yerli üretim meyvelerimizi tüketmeye öncelik vermeliyiz. Bu konuda annelere ve evin alışverişini yapan hanımlara büyük görev düşüyor. Meyveyi dilimler halinde salata yaparak, yeşil salatalara ekleyerek, aşureye, keke, pastaya kullanarak her şekilde tüketmek mümkün.


Mersin limonu nerede kaldı?


Mersin 5. Narenciye Festivali’nde Ticaret Borsası Başkanı Abdullah Özdemir’den narenciye üretim tüketim bilgilerini alırken %123 limon fazlası olduğunu öğrenince ‘limon’ konusundaki endişelerim daha da arttı. Biz çaya çorbaya, zeytine salataya limon sıkan, limon kolonyası kullanan ve limonata içen bir toplum olarak nasıl oluyor da ürettiğimiz limonu tüketemiyoruz? Geçtiğimiz yaz limonun kilosu 10 liraya çıktı ve haftalarca öyle devam etti. Kaldı ki en büyük tüketici İstanbul ve İstanbul’da Mersin’den gelen limonu bulmanız mümkün değil. “İstanbul’a neden kalın kabuklu, mis kokulu ve sulu Mersin limonu gelmiyor da Güney Amerika’dan gelen ithal limonları ya da sadece Antalya üzerinden gelen ince kabuklu, kokusuz limonları alıyoruz?” diye sorduğumda da ne yazık ki tatmin edici bir cevap alamıyorum.
Amaç, bu festivalleri yaparak ülkemizin bir ‘turunçgil’ cenneti olduğunu vatandaşa hatırlatıp tüketime yönlendirmek. Ama katma değer olmadığı sürece ne ‘Mersin Limonu’ ne de ‘Mersin Portakalı’ akla gelmeyecek. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Komşumuz Yunanistan’a, Sakız Adası’na ayak bastığınız anda ‘limon şekerlemesi’, ‘mandalina reçeli’, ‘portakal kabuğu reçeli’ neredeyse damla sakızı ile eşdeğer ölçüde önemsenmiş olarak karşınıza çıkıyor. O ürünleri gördüğünüz anda “buranın mandalinası, portakalı da meşhurmuş” diyorsunuz. İtalya’ya gidenler ‘Limonçello’ (bir tür limon likörü) almadan dönmezler.
Yerel ürünlere sahip çıkmak ve acilen katma değer oluşturmak durumundayız. Limonuyla, portakalıyla marka şehir olmak isteyen Mersin’in başta üreticisine olmak üzere ürünlerine sahip çıkması, değer katması lazım. Kaliteli üretim yapıyoruz ama pazarlayamıyoruz. Tüketime katkı için, “Narenciye dalında kalmasın, çocuklarımıza vitamin olsun" diye 12-18 Aralık Yerli Malı Haftası’nda ilkokullarda portakal, mandalina dağıtarak başlayabilirler.







MERSİN'İN YÖRESEL LEZZETLERİ

Mersin deyince sizin aklınıza ilk hangisi gelir bilemiyorum ama benim aklıma gelenler sırasıyla şöyle; şimdi kalmasa da Mersin-Tarsus yolu üzerinde çilek suyu; sonra turunçgil ağaçları, kalın kabuklu yediveren limonu, portakal, yeşil zeytin... Tantuni, Cezerye, Kerebiç, Ciğer dürüm, Şalgam suyu, nar. Kireç kaymağında çıtır kabak tatlısı, ceviz sucuğu, kuru patlıcan-biber ve tabii ki başta pul biber, nane olmak üzere yüzlerce baharat... Kısır, Humus gibi mezeleri de en az Antakya, Adana kadar meşhurdur. Susamlı ince pide ekmekleri ki "küncülü ekmek" de derler, nefistir. Mersin'e gidip de Lagos (Lahos de denir) yemeden olmaz. Akdeniz'in en lezzetli balıklardan biridir. Mersin'deki balık lokantaları balığı da deniz ürünlerini de çok güzel yaparlar.

Festival'in ilk günü öğle yemeği yediğim Aşina restoranı ve Marina'daki İskele & Marin restoranı özellikle tavsiye ederim. Aşina'da Lagos (Lahos) buğulama gerçekten de nefisti. Marine levrek, soğüş ahtapot, ızgara karides gibi deniz ürünleri ile hazırlanmış mezelerin yanı sıra Aşina'da pastırmalı sıcak humusun da tatma şansım oldu.  Mersin valisi, büyük şehir belediye başkanı, ticaret borsası başkanı ve ilçe belediye başkanları ile birlikte akşam yemeği için Marina'daki İskele & Marin restoranda da ızgara deniz levreği ana yemek olarak gelirken acılı soslarla tatlandırılmış karides, kalamar ve balık kokoreç ikram edildi.

Mersin'in yeni Büyükşehir Belediye Başkanı olan Burhanettin Kocamaz, 20 yıl Tarsus belediye başkanı olarak hizmet yapmış. Makamında bizi ağırlayan başkanla Mersin üzerine güzel bir sohbet yaptık. Keyifli sohbetimizin ikramı da "Tarsusi" usulde oldu.  Bir zamanlar "Tarz-ı Hususi" denilen Türk kahvesinin çay bardağında 2 ölçü olarak, kallavi şekilde ikram edildiğini anlatırken kahvelerimizi yudumladık.

Mersin'in yayları...
İstanbul'a dönmeden önce bir yayla turu yapalım dedik ve kendimizi bir anda 1600 m rakımlı Gözne Yaylası'nda buluverdik. Ayva Gediği beldesinde ise
(şimdi mahalle olmuş) karşılaştığımız köylü pazarı beni çok mutlu etti. Toros Pide'nin otlu gözlemeleri, yufka ekmeği ve mısır ekmeği sıcacık geldi önümüze... Pideci dediğime bakmayın burası köyün ekmek fırını aslında... Ayağı şalvarlı, başı yazmalı 4 kadın harıl harıl çalışıyor fırında. Köy kahvesinin taze demlenmiş çaylarıyla gözlemelerle bir güzel doyurduk karnımızı... Dönüş yolanda 5 dakikacık ayak bastığımız portakal bahçesi tam fotoğraflıktı, ordan da boş dönmedik tabii..
Mersin'de olduğu gibi yurdumuzun her yerinde kendi özgü yerel lezzetler var. Bunların devamlılığı yaşaması ve yaşatılması Türk mutfak kültürünün devamı ve yaşaması için son derece gerekli, hatta şart. Şehir dışına çıktığınızda yol kenarlarında, tarlasından, bağından, bahçesinden topladıklarını satan üreticiyi boş geçmeyin. Durun 1 kg da olsa bir şey satın alın. Bütçesine katkıda bulun ki üretmeye, toprağını işlemeye devam etsin. Bu güzellikleri, bu doğal lezzetleri hep beraber yaşatacağız...

Seneye, 6.Narenciye Festivali'nde buluşmak dileği ile toprağımızın bereketi bol olsun...

Salı, Kasım 11, 2014

Soğuk denizlerden Türk Mutfağı’na: Somon

Marineharvest, İstanbul Yeniköy sahilindeki Sait Halim Paşa yalısında yapılan basın toplandısında lanse edildi. Dünyada ve Türkiye’de somon balığı üretim ve tüketimini rakamlarla aktaran Marine Harvest Yönetim Kurulu Başkanı Ole Eirik Leroy, aynı zamanda Norveç Deniz Ürünleri Federasyonu ile Norveç Deniz Ürünleri İhracat Konseyi’nin de eski başkanı. Leroy konuşmasına şöyle devam etti: “Türkiye çok heyecan verici bir pazar ve Marine Harvest olarak burada faaliyet göstermeyi uzun süredir istiyorduk.

Dünyanın en büyük Atlantik Somonu üreticisiyiz. Bütün dünyada üretimden tüketime bütün bir değer zincirini yönetiyoruz. Bu da bize üretimimizin kalitesi konusunda özel imkanlar sağlıyor. 6 ülkede somon üretip işliyoruz. Dünyanın dört bir yanında satış ofislerimiz var. Toplamda 24 ülkede faaliyet gösteriyoruz ve 60’tan fazla ülkeye ürünlerimizi satıyoruz

Dünyanın sürdürülebilir ve verimli bir ortamda üretilmiş güvenli, sağlıklı ve lezzetli gıdaya ihtiyacı var. Deniz ürünlerinin de bu gıdayı sağlama potansiyeli var. Dünyanın neredeyse üçte biri suyla kaplı. Ancak şu anda dünyanın ihtiyacı olan gıdanın sadece yüzde 2’si okyanustan karşılanıyor. Dünyanın hızla artan nüfusunu besleyebilmek için bu durum değişmek zorunda.

Marine Harvest olarak araştırma ve geleştirmeye yaptığımız yatırımlar ile su ürünleri alanını geliştiriyor ve “ Mavi Devrim”e liderlik ediyoruz. Dünya çapında çiflik somonu talebinin her geçen gün arttığını görüyoruz ve bizim işimiz bu talebi karşılamak. Dolayısıyla bugün Türkiye’de satış ofisimizi açmak benim için büyük mutluluk. Somon dünya çapında en hızlı büyüyen protein kaynaklarından biri. Sağlıklı, ürün olarak dayanıklı ve lezzetli olmasıyla da küresel eğilimlere çok uygun bir besin.

Tüketiciler açısından da yemesi-pişirmesi kolay bir ürün olmasının yanı sıra, farklı yeme alışkanlıkları ile de çok uyumlu.  Ama yine de sektörün, daha çok tüketici dostu ürünleri pazara sürmek için yatırım yapması gerekiyor. Marine Harvest olarak biz, iş ortaklarımız ile birlikte bu konuda önderlik etmeye kararlıyız. Türkiye’deki somon pazarının göreceli olarak kısa bir tarihi var. Ancak 1990’larda Alarko, Karadeniz’de çiftçilik yapmayı denediğinde pazar iyi bir büyüme yakaladı.

Biz Türkiye somon pazarının hala iyi bir potansiyeli olduğuna ve gelecek yıllarda çok daha hızlı büyüyeceğine inanıyoruz. Hedefimiz de Türkiye’de pazar lideri olmak. Bunu başarmak için pazara rekabetçi fiyatlar ve premium ürünler ile gireceğiz. Diğer tüm pazarlarda olduğu gibi Türkiye’de de Marine Harvest, yüksek kaliteli ürünlerin güvencesi olacak. 2014’de Türkiye’de ayda 200 ton somon sattık. 2015’de hedefimiz ay 300 ton somon satmak”

Somon İçli Köfte, Somon Çiğ Köfte, Somon Bayıldı…
Somon’u Türk damak tadına uygun yemeklerde kullanarak içli köfteden tatlıya kadar çeşitlerin sunulduğu zengin bir açık büfe hazırlanmıştı.Bir somonsever olarak işte beni asıl ilgilendiren kısmı da bu. Bence somon şahane bir lezzet, çok çok faydalı içeriğe sahip bir balık. Kendine özgü rengi, kokusu ve lezzeti ile başka bir şey eklemeye gerek kalmadan tek başına bir ziyafet… Ancak, balığı tezgahta bütün, tam haliyle görmeye alışık; aldığı balığı una bulayıp derin yağda kızartarak yeme kültürüne sahip olan Türk halkına somonu anlatmak ve sevdirmek biraz zor görünüyor. Bu nedenle de Marineharvestsatış pazarlama ekibi ön bir çalışma yaparak somonu imambayıldıdan tepsi böreğine, çiğköfteden içli köfteye, güveçten favaya kadar sıcak – soğuk Türk yemeklerinde kullanarak yeni lezzetler yakalamışlar.
Ben yine de somonu somon olarak en sağlıklı ve doğru şekilde pişirip kendine has lezzetiyle yemekten yanayım. Bunu anlatmak çok da zor değil aslında. Eğer Türk insanı ton balığını konserve olmasına rağmen hızlıca kabullenmiş, sevmiş, ekmek arasında, salatanın, makarnanın üzerinde severek yiyorsa somonu da kendi tadıyla sevecektir.

Balık, dünyanın en sağlıklı gıdalarından biri. Somon da iyi kalite protein, faydalı yağlar, fosfor gibi ihtiyacımız olan her şeyi içeriyor. Bir ürün kolay ulaşılabilir olduğu ve alımgücünü zorlamayacak bir fiyat politikası izlediği sürece pazarda hedefe ulaşır.  

***Dünyanın en büyük Atlantik somonu üreticisi Marine Harvest, 1965 yılında Norveç’in Bergen şehrinde faaliyete başladı. Marine Harvest somon üretimini Norveç, İrlanda, İskoçya, Şili, Kanada ve Faroe Adaları’ndaki deniz çiftliklerinde gerçekleştiriyor.  Dünyanın 24 ülkesinde ofisi bulunan Marine Harvest’ın çalışan sayısı 10.600. Ürettiği somonlar dünyada 60’tan fazla ülkede tüketilen Marine Harvest’ın hisseleri Oslo Borsası (OSE) ve New York Borsası'nda (NYSE) işlem görüyor.
Dünya’da toplam somon balığı üretimi 2.280.000 ton. Kişi başına somon tüketimi yıllık ortalama 300 gr Avrupa’daki kişi başına somon tüketimi ise yıllık ortalama 1.500 gr (1.5 kg ). Türkiye’nin yıllık taze somon balığı ithalatı yaklaşık 7.500 ton. Buna göre Türkiye’de kişi başına somon tüketimi yıllık ortalama 100 gr.


Sağlıklı beslenmede yeni ürünler; Cranberry ve Pikan 

Ocean Spray ve US Pecans  tarafından Radisson Blu Hotel’de düzenlenen etkinlikte, Cranberry ve Pikan’ın sağlık ve beslenme avantajları ile mutfaklardaki çok yönlü kullanımı ele alındı. 

Cranberry’nin üretimiyle ilgili bilgiler veren Ocean Spray İş Geliştirme Müdürü Biliana Mihaylova, son derece sağlıklı bir ürün olan Cranberry’nin Türkiye’de her geçen gün daha fazla sevildiğini ve hem çerez olarak hem de mutfaklardaki kullanımının arttığını söyledi. Toplantıda Pikan’ın (Amerikan Cevizi) kuruyemişler içerisinde eşsiz bir antioksidan olduğu belirtilirken, Türkiye’de henüz yeterince bilinmediği, ancak dünya mutfaklarında çok geniş bir kullanımı olduğuna değinildi. 


Konuşmaların ardından Executive Chef Fikret Özdemir  mutfaklarda cranberry ve pikan ürünlerini nasıl kullandıklarını yaptığı tariflerle anlattı. Ürünlerin her geçen gün otel müşterileri tarafından daha fazla talep edildiğini belirten Özdemir, cranberry ve pikanın hem sağlıklı hem de tüm yemeklerle uyum gösterebilecek lezzette olduğunu söyledi. 

Mutfaklarda neden Cranberry kullanmalıyız ?

Cranberry, yağ, kolesterol, suni aroma, koruyucu madde veya trans-yağ içermiyor. 
Cranberry’nin içinde bulunan maddeler bakterilerin idrar yollarına tutunmasını engelleyici özelliklere sahip. Bu durum bitkinin geleneksel olarak idrar yolu enfeksiyonlarında kullanılmasını sağıyor. Cranberry’nin faydaları araştırmalara ve yazılı kanıtlara dayanıyor. Beslenme düzeninize daha fazla meyve eklemek ya da sağlıklı atıştırmalıklarınızı artırmak istiyorsanız, cranberry tüm vücuda sağladığı faydalarla sıra dışı bir yiyecek. 

Mutfaklarda neden Pikan kullanmalıyız.?
Anavatanı Amerika olan Pikan zengin bir enerji kaynağı. 100 gramında 690 kalori var ve sağlık açısından çok önemli olan besin maddeleri, mineral, antioksidan ve vitaminleri içeriyor. Pikan, oleik asit gibi tekli doymamış yağlar bakımından zengin ve mükemmel bir fenolik antioksidan kaynağı. Pikan’ın beslenmeye düzenli olarak dâhil edilmesi, hem toplam hem de LDL veya “kötü kolesterolün” düşürülmesine yardımcı olurken, kandaki HDL veya “iyi kolesterol” seviyelerini yükseltiyor. Yapılan araştırmalar, besleyici lifler, tekli doymamış yağ asitleri ve antioksidanlar açısından zengin Akdeniz beslenme rejiminin, sağlıklı kan lipit profilini destekleyerek koroner arter hastalığı ile inmelerin önlenmesine yardımcı olduğuna işaret ediyor. Pikan, genel antioksidan faaliyetlerine katkıda bulunabilecek, polifenolik antioksidan elajik asit, E vitamini, beta kroten, lutein ve zeaksantin dâhil pek çok fitokimyasal madde açısından da zengin bir kaynak.

Cumartesi, Kasım 01, 2014

Zeytinin başkenti Akhisar'da 6. hasat şenliği


24-26 Ekim 2014 tarihlerinde Manisa'nın Akhisar ilçesinde zeytin hasadı şenliğinin altıncısı sağanak yağmurun bereketi altında gerçekleşti. Artık sofralık zeytin dendiğinde ürün kalitesi ve lezzetiyle Gemlik'ten önce aklımıza Akhisar gelecek. Akhisar bölgesi zeytinyağının nefaseti de bir başka…

 3 milyon kayıtlı ağacı, irili ufaklı 300 den fazla zeytin ve zeytinyağı firması ve 20 bin kişiye sağladığı gelirle sofralık zeytinin başkenti olan Akhisar’da, “6. Zeytin Hasat Şenlikleri” yılın ilk hasadı 1652 yıllık "anıt ağaç"ın bulunduğu zeytinlikte ve ilk zeytinyağının Sedat Altay tesislerinde sıkımıyla başladı.



Gerçekten de zeytin ormanlarıyla ülkemizin en fazla zeytin ağacı sayısına sahip olan bu bölgede yetişen zeytinler gerek lezzet ve ürün kalitesi gerekse verimliliği ile dikkat çekiyor. Hepimizin bildiği Gemlik zeytini, zeytinlik alanların hızla tükenmesiyle artık kalmadı. Hızlı sanayileşme ve inşaatlaşma ile benim de çocukluğumda sıkça gittiğimiz ve bildiğim eski Gemlik ve tabii ki zeytinlikler zamanla yok oldu. Ancak Gemlik bölgesinde halen zeytin işleme tesisleri oldukça fazla ve hizmet vermeye devam ediyor. Zeytin işleme tesisleri doğal olarak sofralık yeşil ve siyah zeytini Akhisar'dan alıyor, ancak işlediği zeytinin üzerine "Gemlik tipi" yazdığı için bizler de zeytinin Gemlik bölgesinden toplandığını düşünüyoruz. Oysa ülkemizin kahvaltılarda, salatalarda, kokteyllerde kullandığı ve tükettiği yeşil zeytinin yüzde 70’i Akhisar’dan toplanıyor.
Hasat şenliği Cuma akşamı Gülbeyaz Restoran’da düzenlenen akşam yemeğinde başladı. Şenliğin açılış konuşmasını yaparak davetlilere ve basın mensupmarına hitabın kısa bir konuşma yapan Akhisar Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Alper Alhat, Zeytin Hasat Şenlikleri ile zeytin ve zeytinyağı tüketimini arttırmayı amaçladıklarını kaydetti. Akhisar’da ilk hasat şenliğinin düzenlendiği 2009 yılında Türkiye’de kişi başı zeytinyağı tüketiminin 0.8 kg. seviyesinde olduğuna dikkati çeken Alhat, “Zeytin Hasat Şenlikleri ve diğer tanıtım çalışmaları sonrasında bugün zeytinyağı tüketimimiz 2 kg. seviyelerine ulaştı. Hedefimiz kişi başı zeytinyağı tüketimini 10 kg’a çıkarmak” şeklinde konuştu. Akhisar’da meyve veren 13 milyon zeytin ağacı bulunduğunu ifade eden Alhat, hedeflerinin 25 milyon zeytin ağacı sayısına ulaşmak olduğunu, üreticinin zeytin üretimini arttırması ve kalitenin yükselmesi için sofralık zeytinde kg. başına 25 kuruş prim talep ettiklerini sözlerine ekledi.
Akhisar denince akla gelen en ünlü lezzetlerden biri de “Akhisar Köftesi” tabii ki. Onu da meşhur Can Köfte sundu. Yumuşacık yuvarlak Akhisar ekmeği üzerinde ikram edilen köfteyi meşhur "Kuzu çevirme" takip etti. Soframızı ilk hasat zeytinyağı ve yeşil, siyah zeytinler süsledi. Ciğer Sarma, yani kuzu gömleğine sarılmış ciğerli iç pilav ve Ciğer Şiş de özel lezzetiyle damaklarımızı şenlendirdi. Zeytinyağı her anlamda sağlıktır, şifadır, berekettir, emektir. Yağımızın da zeytinimizin de kıymetini çok daha iyi bilmemiz gerekiyor.
Bin kişiye aşure ikram edildi
Akhisar Zeytin Hasat Şenliği’nde zeytinliklere gitmeden önce sabah kahvaltısı için Egea restoranda buluştuk. Eski bir kasaphane binasını zeytinyağı müzesine ve dünya mutfağından lezzetler sunan bir mekana dönüştüren Egea'nın sahipleri tarihi bir binayı böylece Akhisar'a yeniden kazandırmışlar. Geleneksel, yerel lezzetlerin de sunulduğu Egea'da kahvaltının en lezzetli ikramı Ege otlarıyla hazırlanmış soğanlı yumurtalı kavurmaydı. Kahvaltı sonrası bir grup müzeyi gezerken bir grup da Güneş Fayton imalathanesini gezdi. Ustaların el emeği, göz nuru ile dişbudak ağacından ürettikleri faytonlar gerçekten de göz kamaştırıcı. yolunuz Akhisar'a düşerse ki düşmeli; Güneş Fayton'a uğrayın ve bu ustalığı yerinde görün. Hasat vakti bastıran sağanak yağmur zeytinliklere girip zeytin toplamamıza izin vermese de getirdiği bereket ile zeytin üreticisinin yüzünü güldürdü...
Öğle yemeği Kırkağaç yolu üzerinde bulunan Bakır mevkiinde yer alan Fatih Köftecisi'nde yendi. Yemekler bir gece önceden yöresel tekniklerle hazırlanmış pişirilmiş düğün yemekleriydi. Bin kişiye zeytinyağı ile pişirilen kuzu ve dana kavurma, pirinç pilavı, etli nohut, göce çorbası, keşkek ve turşudan oluşan nefis bir öğle yemeği ikram edildi. Hasadın ilk günü Hicri Yılbaşı yani Muharrem ayına denk geldiği için bin kişiye mis gibi taze kaynamış aşure ikram edildi.
Akhisar Kahveciler Esnaf Odası Başkanı Erkin Güney'in tazı nar suyu ve kahve ikramı teklifini zevkle kabul ettik. Erkin Bey işletme sahibi olduğu Merkez Park’ta (burası bir aile çay bahçesi havasında mekan) bizleri içmesine doyamadığımız nar suyu ikramı ve bol köpüklü kahvelerle ağırladı. Diş kirasını da hazırlamıştı, bizi elimiz boş göndermeyip birer paket AS Türk kahvesini hediye etti.
Bin yaşının üzerinde 65 ağaç başvurusu oldu
Yemekten sonra yağmurun kesilmesi ile heyecanla görmeyi ve yapraklarına, zeytinine, dallarına dokunmayı beklediğimiz 1652 yaşındaki "Anıt Zeytin Ağacı"na gittik. Gerçekten ihtişamından etkilenmemek mümkün değil. Akhisar – Kırkağaç sınırındaki Bakır mevkiindeki 1652 yaşındaki zeytin ağacının Türkiye’nin tescil edilmiş en yaşlı zeytin ağacı olduğunu belirten Akhisar Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Alper Alhat, Akhisar ve çevresinden 65 tane ağacın bin yaşının üzerinde olduğu düşüncesiyle kendilerine köy muhtarlarından başvurular geldiğini, söz konusu ağaçların yaş tescili için çalışma başlattıklarını kaydetti. Alhat, “Bin yaşının  üzerindeki ağaçları tescil ettikten sonra bu ağaçların ürünlerinden özel sofralık zeytin ve zeytinyağı koleksiyonu hazırlayıp, tanıtım çalışmalarında kullanmak için proje geliştiriyoruz” dedi.
Zeytin, dünyada en uzun yaşayan ve ayakta kaldığı müddetçe de meyve veren değerli bir ağaç. Sulama gerektirmeden ürün vermesine rağmen son yıllarda yaşanan kuraklıklar ve özellikle yer altı sularının yetersiz kalması sebebiyle artık damla sulama yapılıyor. Zeytin yetiştiriciliğinde yüksek kalite için verimlilik ve bunun devamlılığı için nitelikli eleman gerekiyor. Özellikle zeytinin ziyan edilmeden, hasar görmeden hasat edilmesi çok önemli. Zeytin dalından koptuktan sonra tazeliğini kaybetmeden hızlıca işlenmesi gerekiyor. Zedelendiği anda havayla temas eden yağlı yapısından dolayı oksidasyon başlar ve kalite düşer. Bu bölgede hasat edilen zeytinin birkaç saat içinde işletmeye teslim edilip yağlık zeytinlerin sıkılmaya başlanması; sofralık zeytinlerin tanklara alınarak işlenmeye başlaması çok güzel.
Lezzet, sağlık, şifa ve güzellik kaynağı
Zeytinyağının yerini hiçbir yağı tutmuyor. Hepsinin yeri ayrı elbette ama çok önemli bir fark var: Zeytinyağı, zeytin meyvesinin suyudur. Hiçbir rafinasyona gerek kalmadan sıkıldıktan sonra doğrudan tüketilebilen en lezzetli ve besin değeri en yüksek yağdır. Akhisar bölgesinin yağından aldığım lezzet gerçekten farklıydı. Ne Ayvalık yağına benziyordu ne Edremit ne de Mut… Asiditesi düşük, damakta acılık bırakmayan tatlıya da salataya da uyan, ekmeğinizi banabileceğiniz nefasette.
Zeytinlerin ise yeşili de siyahı da ayrı güzel. Etli ve çekirdeğinden kolayca ayrılan bir zeytin. Zeytinin cinsi kadar salamura şekli de önemli tabii ki. Yeşil zeytinler, aynı evde uyguladığımız yöntem gibi yapılıyor. 10 gün kadar zeytinlerin her gün suyu değiştirilerek acısı alındıktan sonra tuzlu su ve limonla hazırlanmış salamura ile muhafaza ediliyor.
Bölgenin ünlü zeytinleri
Bu bölgede en ünlü sofralık zeytin cinsi Akhisar Uslu. Ardından Trilya( Gemlik tipi), Domat, Tekir, Kıvırcık, Manzelina geliyor. Tekir hem yeşil hem siyah kalamata tipi bir sofralık zeytin ve Saruhanlı Belen’de yetişiyor. Kırkağaç, Gördes ve Saruhanlı’daki büyük havuzlu işletmelerde işleniyor zeytinler. Ece, Can, Emin, İdeal, And; Bağcı, Kaanlar, Aydar bu firmalardan bazıları. Yağlarıyla da Alhatoğlu ve Necip Efendi yağları başı çekiyor.
Akhisar 36 ülkeye ihracat yapıyor
250 zeytin işleme tesisi, 36 zeytinyağı sıkım tesisi, 9 zeytinyağı dolum tesisi bulunan Akhisar’dan 36 ülkeye zeytin ve zeytinyağı ihraç ediliyor. Akhisar, 2014/15 sezonunda 113 bin ton sofralık zeytin rekoltesi bekliyor. Akhisar’ın sofralık zeytin üretim rakamı, Türkiye rekoltesinin yüzde 26’sını oluşturuyor. Akhisar, zeytinyağı üretim rakamı ise 6 bin 782 ton olarak öngörülüyor. Akhisar’da, Edremit, Trilye ve sadece Manisa yöresine özel Uslu ve Domat isimle zeytin çeşitleri 450 bin dekar alanda yetiştiriliyor. Akhisar’daki tarım arazilerinin yaklaşık yüzde 56’sı zeytin bahçelerinden oluşuyor. Akhisar 6. Zeytin Hasat Şenliği’nin ikinci gününde, Akhisar – Kırkağaç arasındaki Bakır mevkiinde bulunan 1650 yıllık anıt zeytin ağacında zeytin hasadı yapıldı. Hasat edilen zeytinler,  Sedat Altay zeytinyağı fabrikasında zeytinyağına dönüştürüldü. “Akhisar 6. Zeytin Hasat Şenliği”ne Manisa Valisi Erdoğan Bektaş, Manisa Milletvekilleri Recai Berber, Uğur Aydemir, Muzaffer Yurttaş, Sakine Öz ve KOSGEB Başkanı Mustafa Kaplan katıldı.