Cumartesi, Ocak 31, 2015

SAĞLIK-GÜZELLİK-KADIN

Güzelliğin yeni adresi: Renouvelle Nişantaşı

Günümüzde gelişen teknoloji ve test edilmiş en yeni formüllerin kullanıldığı kozmetik ürünlerle birlikte bu gelişime paralel, işinde uzman dermatologlar sayesinde kadınların "güzellik", "bakım", "gençleşme", "estetik" isteklerine harika çözümler sunan merkezler de giderek çoğalıyor. Bunlardan biri de Dr. Burcu Yamangöktürk Solak'ın açtığı Renouvelle Nişantaşı.

Yaşı ne olursa olsun, her kadın güzel olmak, iyi görünmek ister....
http://chefsdergisi.blogspot.com.tr/p/saglik-olsun.html

Perşembe, Ocak 29, 2015

ELMALI BOHÇA TATLISI




















Gerekli Malzeme:
3 ADET ELMA, RENDELENMİŞ
YARIM SU BARDAĞI CEVİZ, İRİ  ÇEKİLMİŞ
1 ÇAY BARDAĞI KURU ÜZÜM
1 ÇORBA KAŞIĞI TARÇIN
3 ÇORBA KAŞIĞI TOZ ŞEKER
3 ADET GÜNLÜK TAZE YUFKA


Çarşamba, Ocak 21, 2015

Kahveli Bitter Kek


KAHVELİ BİTTER KEK 

Gerekli malzeme:
3 YUMURTA
1 SU BARDAĞI TOZ ŞEKER
1 SU BARDAĞI SÜT
1 SU BARDAĞI SIVIYAĞ
1 TATLI KAŞIĞI TÜRK KAHVESİ
2 ÇORBA KAŞIĞI KAKAO
4-5 DİŞ KARANFİL .... 

Pazar, Ocak 18, 2015

Divan'da balkabağı günleri

KIŞ AYLARININ GÖZDESİ BALKABAĞI,
ÖZEL MENÜSÜ İLE DİVAN’DA

Gözalıcı rengi ve nefis tadıyla kış aylarını renklendiren balkabağı, farklı lezzet yorumlarıyla Divan Otelleri ve Restoranlarında misafirlerin beğenisine sunuluyor. 26 Ocak – 13 Şubat tarihleri arasında düzenlenecek olan “Balkabağı Günleri”nde... http://chefsdergisi.blogspot.com.tr/p/guncel-haberler-bultenler.html

Cuma, Ocak 16, 2015

Domino’s “Çikolatalı Sufle”

Fırından Kapınıza Gelen Sıcacık Lezzet
Evlere servis ve pizza kategorisinde lider olan Domino’s Pizza; sıcacık, akışkan çikolatalı
efsanevi lezzeti sufle ile... http://chefsdergisi.blogspot.com.tr/p/guncel-haberler-bultenler.html
BU KIŞIN OSCAR ADAYI: HARDAL ÇORBASI

Kışın vazgeçilmezi çorbalar, hardal ile daha da lezzetleniyor. Peki siz hiç hardal çorbasını denediniz mi? Dünya mutfağının ünlü hardal markası Maille.... http://chefsdergisi.blogspot.com.tr/p/guncel-haberler-bultenler.html

Kahvaltı çok önemli

Çocuklarda kahvaltı alışkanlığı, obeziteyi engelliyor
matematik notunu bile yükseltiyor!

Okul çağındaki çocukların düzenli kahvaltı yapmasının derslerdeki başarılarının artmasında son derece önemli olduğunu belirten Beslenme Uzmanı ve Diyetisyen Banu Topalakçı, “Kahvaltı yapılmadığı takdirde, çocuklarda dikkat dağınıklığı, yorgunluk....

Limonata ile sağlık, şifa...

Sıcak aylarda serinleten kışın ise şifa dağıtan mucizevi içecek limonatanın, az şekerli yapılması ve her gün en az 1 bardak tüketilmesi öneriliyor. Besin değerleri bakımından tam bir sağlık dostu olan limonata; vitamin, kalsiyum, fosfor ve demir gibi mineralleri de içeriyor. Devamı...
http://chefsdergisi.blogspot.com.tr/p/guncel-haberler-bultenler.html

Cuma, Aralık 19, 2014

Fransız ördeği ve Türk damak tadı...


Tavuk, kaz, hindi, ördek... Kümes hayvanlarının etiyle soğanlı yahniler, tepsi kebabı tabir edilen tandır usulü fırında pişirmeler; çevirmeler, kapamalar.. Göğüs eti kısmıyla yapılan çorbalar, pilavlar... Anadolu mutfağında, Türk yemek kültüründe yani yaşadığımız bu toprakların halk mutfağında da saray mutfağında da bu lezzetler mevcut. Şimdilerde bizde kalmamış, kaybolup gitmiş olabilir; Avrupa'da şehirlinin lüks restoranlarda, şık tabaklarda, astronomik rakamlar ödeyerek yediği ÖRDEK, tek tük de olsa bizde halâ özellikle kasabalarda, köylerde pişiriliyor. Hem de en geleneksel yöntemlerle en lezzetli şekilde...

ANCAAAK... Az önce gelen bir bültenle okuduğum haber beni gerçekten delirtti mi desem? çıldırttı mı desem? bilemedim. Söylenmeye başladım. İyi de dedim niye kendi kendine konuşuyorsun?. Dök içini sosyal medyaya!... Nasılsa bir okuyan, anlayan olur... 

Efendim konu Fransız Ördeği'nin bizim gıda pazarında satılmasıyla ilgili... Asıl tahammül edemediğim de İstanbul'daki Fransız Sarayı'nda malum Fransız aşçılık okulunun öğrencileri ve bilmem kaç yıldızlı şefin 'TÜRK DAMAK TADI'na uygun (güya) yaptıkları ördek mönüsü. (Bu arada MENU yazılır MÖNÜ okunur)... Pekmezli ve tahinli ördek köftesi!?... İnsaf artık.. Yahu ördek etinin kendine has bir tadı, kokusu, lezzeti vardır. Yapa yapa bunu mu yaptınız? Türk damak tadı Fransızlar'a mı kalmış? Afedersiniz ama Türk damak tadı, Türk yemekleri hakkında hiç bir şey bilmiyorlar. Türk damak tadına uydurmaya çalışmakla bilgisizliklerini açıkça ortaya koyuyorlar.. Yani diyeceğim o ki Türk damak tadı bahane, Fransız Ördeği ve Metro şahane'..
'Kuş gribi' bahanesiyle yerli cins o güzelim tavuklarımızı, kazlarımızı, ördeklerimizi bitirdik, kaldık Fransız Ördeğine... Üstelik lansman da yerli malı haftasına denk gelmiş:))) 


Çarşamba, Aralık 03, 2014

DALINDAN SOFRAYA ZEYTİN



Ekim ayı ortalarında başlayan Zeytin hasadı neredeyse şubat ayına kadar devam eder. Erken hasat sızma zeytinyağı,sofralık yeşil zeytinler, çizik, kırma, kokteyle zeytin; sele, yuvarlama, Gemlik tipi gibi pek çok çeşit siyah zeytin... Zeytinler toplandıkça kimi yağlık kimi sofralık olarak işlenir ve lezzetinden, şifasından faydalanalım diye bizlere sunulur. 





Zeytinin hasadı ve sonrası

Zeytin, dünyada en uzun yaşayan ve ayakta kaldığı müddetçe de meyve veren değerli bir ağaç. Sulama gerektirmeden ürün vermesine rağmen son yıllarda yaşanan kuraklıklar ve özellikle yer altı sularının yetersiz kalması sebebiyle artık damla sulama yapılıyor. Zeytin yetiştiriciliğinde yüksek kalite için verimlilik ve bunun devamlılığı için nitelikli eleman gerekiyor. Özellikle zeytinin ziyan edilmeden, hasar görmeden hasat edilmesi çok önemli. Zeytin dalından koptuktan sonra tazeliğini kaybetmeden hızlıca işlenmesi gerekiyor. Zedelendiği anda havayla temas eden yağlı yapısından dolayı oksidasyon başlar ve kalite düşer. Bölgede hasat edilen zeytinin birkaç saat içinde işletmeye teslim edilip yağlık zeytinlerin sıkılmaya başlanması; sofralık zeytinlerin tanklara alınarak işlenmeye başlaması çok güzel. 
Sofralık tabir ettiğimiz ve çoğunlukla kahvaltılık olarak tüketilen yeşil ve siyah zeytinin ülkemizde zeytinyağından daha çok tüketildiğini biliyoruz. Dalından toplanıp soframıza gelinceye kadar zeytinin bir işlenme yolculuğu vardır. Evlerde halen kırma veya çizik yeşil zeytin salamura edilerek sofralık hale getirilebiliyor. Ancak siyah zeytini evde hazırlamak biraz daha bilgi, uğraş ve takip gerektirir. Zeytin satın alırken damak tadımıza uygunluğuna bakmak için 1-2 tane zeytini tadarız. Önce tuzluluk oranına dikkat ederiz. Ama zeytinin etli oluşu, rengi, parlaklığı, buruşukluğu, kuru mu yağlı mı olduğu gibi onun kalitesini ortaya koyan pek çok unsur vardır. Yani alacağımız zeytinin kalitesini anlamak için çok iyi bakmak ve damağımıza güvenmek durumundayız.

Salamura yöntemleri
Dalından koparılıp kolayca yenen öteki meyveler gibi değil. Zeytin acıdır. Zamanla çeşitli yöntemler  geliştirilerek zeytinin acılığı ortadan kaldırılarak yenilebilir hale getirilmiş. İlk önce zeytin suda  dinlendirerek acılığı hafifletildi. Sonra kül, sirke ya da kireç suyuna atılarak tatlandırıldı. Olduğu gibi, ya da çizilerek, çatlatarak, tuzlu su içinde salamura yapılarak zamana karşı dayanıklılığı arttırıldı.  Salamuranın içine limon, rezene (arapsaçı), mastika, nane, kekik, defne ve başka bitkiler katılarak,  zeytinin tadı daha da hoşlaştırıldı. Salamura yerine zeytinleri şıra, şarap, hatta ballı su içinde saklama gibi yöntemler de denendi.  Siyah zeytinin tatlandırılmasında uygulanan yöntemlere bakacak olursak en bilinen Gemlik yöntemi kaşımıza çıkar. Bu yöntem yüzyıllardan beri  uygulanmakta. Salamuranın önceden hazırlanıp zeytinlerinüzerine su verilmesiyle hem kaliteli sofralık zeytin elde edilmekte hem de üretim süresi kısalmaktadır.
Ülkemizde zeytinlerin salamuraya konma zamanı kış aylarına rastladığından fermantasyon düşük sıcaklık nedeniyle yavaş sürer ve ancak yaz aylarında tamamlanır. Böylece bu yöntemle hazırlanan zeytinler 6-9 ayda yeme olgunluğuna gelir.
Bir başka zeytin tatlandırma yöntemi ‘ Tuz-katlama yöntemi’: Zeytinler fermantasyon tanklarına bir kat tuz bir kat zeytin olacak şekilde katlanarak yerleştirilir. Tuz zeytin ağırlığının % 10’u olarak hesaplanır. Daha sonra zeytinlerin üzerine fermantasyon tankının kapakları yerleştirilir. Bu kapak üzerine zeytin ağırlığının %10-15’i oranında ağırlık konur. Zeytinler kuru tuz içerisinde ve baskı altında 1 hafta fermantasyon tankı içerisinde tutulur. Fermantasyon tankı altında biriken tuzlu su atılabilir
veya üzerine içilebilir nitelikte su ilave edilerek devir ettirilir.

Sele Zeytini: Bu yöntemde zeytin taneleri ağaçta iyice kararıp olgunlaştıktan sonra hasat edilir. Sağlam zeytinler temizlenir, yıkanır ve sele, sepet veya tahta sandıklar içerisine 100 kg zeytine 15 kg iri tuzlardan olmak üzere bir kat tuz, bir kat zeytin istiflenir. Kabın ağzı uygun bir bezle kapatılır. Kaplar birkaç günde bir, ters-yüz, sağ-sol yapılarak tanelerin tuzla iyice temas etmesi sağlanır. Taneler tuzun etkisiyle suyunu salar. Bu şekilde 3-4 hafta da zeytinlerin acılığı giderek yenilecek duruma gelir.
Teneke Zeytini: Bu yöntemde kap olarak 20 kg'lık laklı tenekeler kullanılır. Olgunlaşmasını tamamlamış 10 kg zeytin 1 kg orta irilikte tuz ile birlikte tuzun daneler arasında dağılmasını sağlayarak tenekelere doldurulduktan sonra üzerine 1 kg zeytinyağı eklenir ve tenekenin kapağı lehimlenerek kapatılır. Tenekeler serin bir yere konularak 2-3 günde bir alt üst edilir. Zeytinlerin acılığı tuzun oluşturduğu osmoz ve kapalı kapta ki fermantasyonla kısa sürede kaybolur.
Kalamata Zeytin: Bu yöntemde zeytinlerin acılığını kısa sürede gidermek için daneler su dolu tanklara veya % 2-3 oranında tuz içeren salamuraya konulur. Su veya salamura zeytinlerin acılığı gidene kadar her gün veya gün aşırı değiştirilir. Acılık su değiştirmenin sıklığına göre 1-4 haftada kaybolur. Acılığı giderilen zeytinler 1-2 gün sirke içerisinde bırakılır veya sirke kaybını önlemek için %8-10'luk salamura
ile birlikte sirke ilave edilerek gerekli ekşilik ve tat verilir. Genellikle laklı teneke kutularla, %8'lik salamura içerisinde piyasaya verilen kalamata zeytine, dilimlenmiş limon, zeytinyağı ve defneyaprağı da ilave edilir. Kalamata zeytinin bir diğer hazırlama yönteminde ise danelere çizme işlemi uygulanır.
Çizme Zeytin: Eti sert olan zeytin çeşitleri kullanılır. Zeytin daneleri uzunluğu boyunca üç yerinden ve et kısmının yarısına kadar ince ağızlı bir bıçakla çizilir. Çizme işlemi günümüzde makinalarla yapılıyor.
Çizilen zeytinler su dolu kaplarda bekletilir ve su her gün veya gün aşırı değiştirilir. Bu işlem acılık kaybolana kadar (15-30 gün) sürer. Acılığı giderilen zeytinler %8- 10'luk salamuraya konularak 8-10 gün bırakılır. Kaplar salamura ile tamamen doldurulur ve kapatılır. Zeytinler ambalaj kaplarında 8-10 gün bekletildikten sonra pazarlanır.

EVDE SOFRALIK ZEYTİN YAPIMI
Yeşil ya da siyah zeytini dalından toplandıktan sonra mümkün olduğu kadar kısa süre içinde satın alıp salamura işlemine başlamak gerekiyor.
Zeytinleri yapraklarından ve saplarından ayıkladıktan sonra bir su yıkayın. Kaç kilo zeytin yapacaksanız miktarına uygun büyüklükte gıdaya uygun pet veya cam kavanozları, kapakları hazırlayın. Salamura tuzuna, yani iri turşuluk tuza ve suya ihtiyacınız olacak.
Zeytinler siyaha dönmeden önce yeşildirler. Ekim ayı başından itibaren kasım ortalarına kadarki süre içinde yeşil olarak, kasım ortasından itibaren ise siyahlaşır ve sonrasında siyah zeytin olarak toplanırlar.

YEŞİL ZEYTİN HAZIRLAMA
2 kg yeşil zeytin
1 litre içme suyu
2-3 çorba kaşığı iri salamura tuzu
2 çorba kaşığı zeytinyağı
Yeşil zeytinleri bıçakla çizin ve bir kabın içinde hazırlanmış suya atın. Zeytinleri kavanoza doldurup üzerine normal su doldurun ve her gün günde 1 kez olmak üzere acı suyunu boşaltıp yeni su ilave edin. Bu işlemi 12-15 gün kadar tekrarlayın. Böylece yeşil zeytinin acısı alınmış ve tatlanmış olacak.
1 litre kadar içme suyunu kaynatıp soğutun. İçine 2-3 çorba kaşığı iri salamura tuzu ekleyip tuzu eritin. Çizik zeytinleri kavanoza doldurup aralarına ince limon dilimleri yerleştirin ve tuzlu suyu zeytinlerin üzerini geçecek kadar koyun. Üzerine biraz zeytinyağı döküp kapağını sıkıca kapatın. 15-20 gün sonra zeytinler yenecek duruma gelirler. Zeytinleri servis yaparken de üzerine sızma zeytinyağı eklemeyi unutmayın.

SİYAH ZEYTİN TUZLAMA
3 kg siyah zeytin
200 gr kaya tuzu
200 ml halis zeytinyağı
4 litrelik cam kavanoz veya pet şişe
Zeytinleri 2-3 su yıkayın. Tuzlama yapacağınız kabın dibine 1-2 avuç kadar zeytin koyup üzerine bir kat tuz serpin. Üzerine tekrar zeytin koyup tuz serpin. Bu işlemi malzeme bitene kadar tekrarlayarak zeytini döşeyin. Üzerine zeytinyağını ekleyip kapağını sıkıca kapatın. Kavanozu ya da şişeyi yan yatırıp 2-3 günde bir sağa sola yuvarlayarak zeytinlerin karışmasını sağlayın. Bu işlemi zeytinler tatlanıp
yenecek hale gelene kadar 4 ile 6 hafta tekrarlayın. 6 haftanın sonunda tadına bakın. Halen acılık varsa 1-2 hafta daha devam edin. Zeytinler buruşmuş ve yenecek kıvama gelmiş olduğunda kendi salamurası ile birlikte küçük kavanozlara konabilir.

KAHVALTILIK SOSLU ZEYTİN
1 tatlı kaşığı biber salçası
1 çorba kaşığı kekik
1 diş ezilmiş sarımsak
1 çay bardağı zeytinyağı
1 limonun suyu
1 tutam pul biber
1 fiske karabiber
Bütün malzemeyi bir kasede iyice karıştırın. 1 kase kadar kahvaltılık siyah veya yeşil zeytinlerin üzerine hazırladığınız sosu ilave edip karıştırın. Afiyet olsun.
Gülhan Kara  www.gulhankara.com 

Çarşamba, Kasım 19, 2014


Mersin'in turunçgilleri geçit töreninde

15-16 kasım tarihlerinde 5. Narenciye Festivali'ni izlemek, yakından takip etmek ve sarı-turuncu heyecanı yaşamak üzere Mersin'deydim.





Mersin Ticaret Borsası'nın davetlisi olarak çoğunluğu ekonomi alanında olmak üzere çeşitli alanlarda yazan gazeteci arkadaşlarımızla festival alanına doğru yürürken heyecanlıydık. Günlerce süren hazırlıklar bitmiş birazdan geçit töreni başlayacaktı.Geçit törenini rahat izleyebilmemiz için Mersin'in iyi bilinen balık lokantası Aşina'nın açık alanında yerlerimizi aldık. Mersin valisi ve belediye başkanının açılış konuşmalarının ardından Mersinliler de geçit töreni yapılacak olan yol boyunca yerini almıştı.. Görüntüler gerçekten çok renkliydi.







32 ülkeden 700 davetlinin gösterileri ilgiyle izlendi. Her ülke geleneksel kıyafetleri, çocukları, gençleri ve gösteri sanatçıları ile izleyenlere bir görsel şov sundu.
Benim çocukluğumda fuara gittiğimiz, Erdemli sahilinde denize girdiğimiz, şehrin simgesi palmiyelerin sıralandığı sahil boyunca Akdeniz"i izlediğimiz Mersin"in eski güzelliği ne yazık ki kalmamış. Her yerde olduğu gibi aşırı betonlaşma çirkin bir görüntü sergiliyor. Her şeye rağmen Çukurova'nın bereketli toprakları, özellikle Mersin-Tarsus, Mut, Toroslar"a uzanan bölgede limon, portakal, mandalina, greyfurt, nar ve zeytin bahçeleri alabildiğine bize cömertçe meyvelerini sunuyor. Narenciye bolluğu olmasına rağmen istatistiki veriler ne yazık ki tüketim açısından iç açıcı değil. Çünkü ve turunçgil ülkesinde yaşamamıza rağmen yeterince bu bolluktan faydalanmıyoruz. Her gün 1 portakal ya da 1 mandalina yememiz lazım. Çocukların beslenme çantalarına koymak, suyunu sıkıp içmek, bu meyvelerle tatlılar, pastalar, yemek sosları, ekşiler, reçeller, lokumlar yapmak, üretmek ve ürettiğimizi de tüketmek durumundayız. Sahip çıkmadığımızda bu değerleri kaybedeceğimiz açık. Tüketici olarak "yerli malımıza, yerel ürünlerimize" sahip çıkmalı, üreteni desteklemeliyiz ki bu lezzeti, bu orjinal ürünleri kaybetmeyelim. İthal ürünlere gebe kalmayalım. Üretimin büyük bir kısmı dış ülkelere ihraç ediliyor.

 “Narenciye dalında kalmasın, çocuklarımıza vitamin olsun!"
Mersin Ticaret Borsası Başkanı Abdullah Özdemir, güzel bir slogan hazırlamış: “Narenciye dalında kalmasın, çocuklarımıza vitamin olsun". Gerçekten de öyle. Taze meyve alışkanlığımızı geliştirmemiz lazım. Özelliklere çocukların bu alışkanlığı kazanması sağlıklı beslenme ve gelişim açısından da çok önemli. İthal meyveler yerine kendi yerli üretim meyvelerimizi tüketmeye öncelik vermeliyiz. Bu konuda annelere ve evin alışverişini yapan hanımlara büyük görev düşüyor. Meyveyi dilimler halinde salata yaparak, yeşil salatalara ekleyerek, aşureye, keke, pastaya kullanarak her şekilde tüketmek mümkün.


Mersin limonu nerede kaldı?


Mersin 5. Narenciye Festivali’nde Ticaret Borsası Başkanı Abdullah Özdemir’den narenciye üretim tüketim bilgilerini alırken %123 limon fazlası olduğunu öğrenince ‘limon’ konusundaki endişelerim daha da arttı. Biz çaya çorbaya, zeytine salataya limon sıkan, limon kolonyası kullanan ve limonata içen bir toplum olarak nasıl oluyor da ürettiğimiz limonu tüketemiyoruz? Geçtiğimiz yaz limonun kilosu 10 liraya çıktı ve haftalarca öyle devam etti. Kaldı ki en büyük tüketici İstanbul ve İstanbul’da Mersin’den gelen limonu bulmanız mümkün değil. “İstanbul’a neden kalın kabuklu, mis kokulu ve sulu Mersin limonu gelmiyor da Güney Amerika’dan gelen ithal limonları ya da sadece Antalya üzerinden gelen ince kabuklu, kokusuz limonları alıyoruz?” diye sorduğumda da ne yazık ki tatmin edici bir cevap alamıyorum.
Amaç, bu festivalleri yaparak ülkemizin bir ‘turunçgil’ cenneti olduğunu vatandaşa hatırlatıp tüketime yönlendirmek. Ama katma değer olmadığı sürece ne ‘Mersin Limonu’ ne de ‘Mersin Portakalı’ akla gelmeyecek. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Komşumuz Yunanistan’a, Sakız Adası’na ayak bastığınız anda ‘limon şekerlemesi’, ‘mandalina reçeli’, ‘portakal kabuğu reçeli’ neredeyse damla sakızı ile eşdeğer ölçüde önemsenmiş olarak karşınıza çıkıyor. O ürünleri gördüğünüz anda “buranın mandalinası, portakalı da meşhurmuş” diyorsunuz. İtalya’ya gidenler ‘Limonçello’ (bir tür limon likörü) almadan dönmezler.
Yerel ürünlere sahip çıkmak ve acilen katma değer oluşturmak durumundayız. Limonuyla, portakalıyla marka şehir olmak isteyen Mersin’in başta üreticisine olmak üzere ürünlerine sahip çıkması, değer katması lazım. Kaliteli üretim yapıyoruz ama pazarlayamıyoruz. Tüketime katkı için, “Narenciye dalında kalmasın, çocuklarımıza vitamin olsun" diye 12-18 Aralık Yerli Malı Haftası’nda ilkokullarda portakal, mandalina dağıtarak başlayabilirler.







MERSİN'İN YÖRESEL LEZZETLERİ

Mersin deyince sizin aklınıza ilk hangisi gelir bilemiyorum ama benim aklıma gelenler sırasıyla şöyle; şimdi kalmasa da Mersin-Tarsus yolu üzerinde çilek suyu; sonra turunçgil ağaçları, kalın kabuklu yediveren limonu, portakal, yeşil zeytin... Tantuni, Cezerye, Kerebiç, Ciğer dürüm, Şalgam suyu, nar. Kireç kaymağında çıtır kabak tatlısı, ceviz sucuğu, kuru patlıcan-biber ve tabii ki başta pul biber, nane olmak üzere yüzlerce baharat... Kısır, Humus gibi mezeleri de en az Antakya, Adana kadar meşhurdur. Susamlı ince pide ekmekleri ki "küncülü ekmek" de derler, nefistir. Mersin'e gidip de Lagos (Lahos de denir) yemeden olmaz. Akdeniz'in en lezzetli balıklardan biridir. Mersin'deki balık lokantaları balığı da deniz ürünlerini de çok güzel yaparlar.

Festival'in ilk günü öğle yemeği yediğim Aşina restoranı ve Marina'daki İskele & Marin restoranı özellikle tavsiye ederim. Aşina'da Lagos (Lahos) buğulama gerçekten de nefisti. Marine levrek, soğüş ahtapot, ızgara karides gibi deniz ürünleri ile hazırlanmış mezelerin yanı sıra Aşina'da pastırmalı sıcak humusun da tatma şansım oldu.  Mersin valisi, büyük şehir belediye başkanı, ticaret borsası başkanı ve ilçe belediye başkanları ile birlikte akşam yemeği için Marina'daki İskele & Marin restoranda da ızgara deniz levreği ana yemek olarak gelirken acılı soslarla tatlandırılmış karides, kalamar ve balık kokoreç ikram edildi.

Mersin'in yeni Büyükşehir Belediye Başkanı olan Burhanettin Kocamaz, 20 yıl Tarsus belediye başkanı olarak hizmet yapmış. Makamında bizi ağırlayan başkanla Mersin üzerine güzel bir sohbet yaptık. Keyifli sohbetimizin ikramı da "Tarsusi" usulde oldu.  Bir zamanlar "Tarz-ı Hususi" denilen Türk kahvesinin çay bardağında 2 ölçü olarak, kallavi şekilde ikram edildiğini anlatırken kahvelerimizi yudumladık.

Mersin'in yayları...
İstanbul'a dönmeden önce bir yayla turu yapalım dedik ve kendimizi bir anda 1600 m rakımlı Gözne Yaylası'nda buluverdik. Ayva Gediği beldesinde ise
(şimdi mahalle olmuş) karşılaştığımız köylü pazarı beni çok mutlu etti. Toros Pide'nin otlu gözlemeleri, yufka ekmeği ve mısır ekmeği sıcacık geldi önümüze... Pideci dediğime bakmayın burası köyün ekmek fırını aslında... Ayağı şalvarlı, başı yazmalı 4 kadın harıl harıl çalışıyor fırında. Köy kahvesinin taze demlenmiş çaylarıyla gözlemelerle bir güzel doyurduk karnımızı... Dönüş yolanda 5 dakikacık ayak bastığımız portakal bahçesi tam fotoğraflıktı, ordan da boş dönmedik tabii..
Mersin'de olduğu gibi yurdumuzun her yerinde kendi özgü yerel lezzetler var. Bunların devamlılığı yaşaması ve yaşatılması Türk mutfak kültürünün devamı ve yaşaması için son derece gerekli, hatta şart. Şehir dışına çıktığınızda yol kenarlarında, tarlasından, bağından, bahçesinden topladıklarını satan üreticiyi boş geçmeyin. Durun 1 kg da olsa bir şey satın alın. Bütçesine katkıda bulun ki üretmeye, toprağını işlemeye devam etsin. Bu güzellikleri, bu doğal lezzetleri hep beraber yaşatacağız...

Seneye, 6.Narenciye Festivali'nde buluşmak dileği ile toprağımızın bereketi bol olsun...

Salı, Kasım 11, 2014

Soğuk denizlerden Türk Mutfağı’na: Somon

Marineharvest, İstanbul Yeniköy sahilindeki Sait Halim Paşa yalısında yapılan basın toplandısında lanse edildi. Dünyada ve Türkiye’de somon balığı üretim ve tüketimini rakamlarla aktaran Marine Harvest Yönetim Kurulu Başkanı Ole Eirik Leroy, aynı zamanda Norveç Deniz Ürünleri Federasyonu ile Norveç Deniz Ürünleri İhracat Konseyi’nin de eski başkanı. Leroy konuşmasına şöyle devam etti: “Türkiye çok heyecan verici bir pazar ve Marine Harvest olarak burada faaliyet göstermeyi uzun süredir istiyorduk.

Dünyanın en büyük Atlantik Somonu üreticisiyiz. Bütün dünyada üretimden tüketime bütün bir değer zincirini yönetiyoruz. Bu da bize üretimimizin kalitesi konusunda özel imkanlar sağlıyor. 6 ülkede somon üretip işliyoruz. Dünyanın dört bir yanında satış ofislerimiz var. Toplamda 24 ülkede faaliyet gösteriyoruz ve 60’tan fazla ülkeye ürünlerimizi satıyoruz

Dünyanın sürdürülebilir ve verimli bir ortamda üretilmiş güvenli, sağlıklı ve lezzetli gıdaya ihtiyacı var. Deniz ürünlerinin de bu gıdayı sağlama potansiyeli var. Dünyanın neredeyse üçte biri suyla kaplı. Ancak şu anda dünyanın ihtiyacı olan gıdanın sadece yüzde 2’si okyanustan karşılanıyor. Dünyanın hızla artan nüfusunu besleyebilmek için bu durum değişmek zorunda.

Marine Harvest olarak araştırma ve geleştirmeye yaptığımız yatırımlar ile su ürünleri alanını geliştiriyor ve “ Mavi Devrim”e liderlik ediyoruz. Dünya çapında çiflik somonu talebinin her geçen gün arttığını görüyoruz ve bizim işimiz bu talebi karşılamak. Dolayısıyla bugün Türkiye’de satış ofisimizi açmak benim için büyük mutluluk. Somon dünya çapında en hızlı büyüyen protein kaynaklarından biri. Sağlıklı, ürün olarak dayanıklı ve lezzetli olmasıyla da küresel eğilimlere çok uygun bir besin.

Tüketiciler açısından da yemesi-pişirmesi kolay bir ürün olmasının yanı sıra, farklı yeme alışkanlıkları ile de çok uyumlu.  Ama yine de sektörün, daha çok tüketici dostu ürünleri pazara sürmek için yatırım yapması gerekiyor. Marine Harvest olarak biz, iş ortaklarımız ile birlikte bu konuda önderlik etmeye kararlıyız. Türkiye’deki somon pazarının göreceli olarak kısa bir tarihi var. Ancak 1990’larda Alarko, Karadeniz’de çiftçilik yapmayı denediğinde pazar iyi bir büyüme yakaladı.

Biz Türkiye somon pazarının hala iyi bir potansiyeli olduğuna ve gelecek yıllarda çok daha hızlı büyüyeceğine inanıyoruz. Hedefimiz de Türkiye’de pazar lideri olmak. Bunu başarmak için pazara rekabetçi fiyatlar ve premium ürünler ile gireceğiz. Diğer tüm pazarlarda olduğu gibi Türkiye’de de Marine Harvest, yüksek kaliteli ürünlerin güvencesi olacak. 2014’de Türkiye’de ayda 200 ton somon sattık. 2015’de hedefimiz ay 300 ton somon satmak”

Somon İçli Köfte, Somon Çiğ Köfte, Somon Bayıldı…
Somon’u Türk damak tadına uygun yemeklerde kullanarak içli köfteden tatlıya kadar çeşitlerin sunulduğu zengin bir açık büfe hazırlanmıştı.Bir somonsever olarak işte beni asıl ilgilendiren kısmı da bu. Bence somon şahane bir lezzet, çok çok faydalı içeriğe sahip bir balık. Kendine özgü rengi, kokusu ve lezzeti ile başka bir şey eklemeye gerek kalmadan tek başına bir ziyafet… Ancak, balığı tezgahta bütün, tam haliyle görmeye alışık; aldığı balığı una bulayıp derin yağda kızartarak yeme kültürüne sahip olan Türk halkına somonu anlatmak ve sevdirmek biraz zor görünüyor. Bu nedenle de Marineharvestsatış pazarlama ekibi ön bir çalışma yaparak somonu imambayıldıdan tepsi böreğine, çiğköfteden içli köfteye, güveçten favaya kadar sıcak – soğuk Türk yemeklerinde kullanarak yeni lezzetler yakalamışlar.
Ben yine de somonu somon olarak en sağlıklı ve doğru şekilde pişirip kendine has lezzetiyle yemekten yanayım. Bunu anlatmak çok da zor değil aslında. Eğer Türk insanı ton balığını konserve olmasına rağmen hızlıca kabullenmiş, sevmiş, ekmek arasında, salatanın, makarnanın üzerinde severek yiyorsa somonu da kendi tadıyla sevecektir.

Balık, dünyanın en sağlıklı gıdalarından biri. Somon da iyi kalite protein, faydalı yağlar, fosfor gibi ihtiyacımız olan her şeyi içeriyor. Bir ürün kolay ulaşılabilir olduğu ve alımgücünü zorlamayacak bir fiyat politikası izlediği sürece pazarda hedefe ulaşır.  

***Dünyanın en büyük Atlantik somonu üreticisi Marine Harvest, 1965 yılında Norveç’in Bergen şehrinde faaliyete başladı. Marine Harvest somon üretimini Norveç, İrlanda, İskoçya, Şili, Kanada ve Faroe Adaları’ndaki deniz çiftliklerinde gerçekleştiriyor.  Dünyanın 24 ülkesinde ofisi bulunan Marine Harvest’ın çalışan sayısı 10.600. Ürettiği somonlar dünyada 60’tan fazla ülkede tüketilen Marine Harvest’ın hisseleri Oslo Borsası (OSE) ve New York Borsası'nda (NYSE) işlem görüyor.
Dünya’da toplam somon balığı üretimi 2.280.000 ton. Kişi başına somon tüketimi yıllık ortalama 300 gr Avrupa’daki kişi başına somon tüketimi ise yıllık ortalama 1.500 gr (1.5 kg ). Türkiye’nin yıllık taze somon balığı ithalatı yaklaşık 7.500 ton. Buna göre Türkiye’de kişi başına somon tüketimi yıllık ortalama 100 gr.